Haber

Aym Başkanı Zühtü Arslan: “Demokratik ülkelerde yorum kakofonisine yer yoktur.”

Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, “Yorum çeşitliliği demokratik hukuk devletleri için zenginliktir, demokratik hukuk devletlerinde bunun yeri vardır. Ama hiçbir şeye yer yoktur, kakofoniye yer yoktur” dedi. Yorum kakofonisi, yorum karmaşası demokratik hukuk devletlerinin kabul edebileceği bir şey değildir.” Çünkü ortaya çıktığında farklı kanunların farklı kişilere uygulanması gibi bir sorunla karşı karşıya kalıyoruz. Bu durumda anayasa kararlarının tek tip yorumlanması sorunu ortaya çıkmakta, bu sorunu çözecek organ ise Anayasa Mahkemesi’dir. Bireysel başvurunun amacı herkesin temel hak ve özgürlüklerinin ihlaline ilişkin iddiaların tek tek ele alınmasıdır. “Bireysel başvurunun amacı hukuk sistemini, düzenini ve yargının işleyişini hak ihlallerine yol açmayacak noktaya getirmektir. Bu da ancak objektif etkiyle mümkündür” dedi.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, “Bireysel Başvuru Kararlarının Etkin Uygulanması” konulu proje kapsamında bugün İzmir’de 6. Bölge Toplantısına katıldı. Burada bir açıklama yapan Arslan, şunları söyledi:

“ATATÜRK’ÜN GÖSTERDİĞİ GİBİ, ANAYASA MAHKEMESİ SAHİP İNSAN OLMA KONUSUNDA ÇOK DEĞERLİ GÖREVLER YÜRÜYOR.”

“Hukukun üstünlüğü, Cumhuriyetin temelidir. Hukukun üstünlüğü, Cumhuriyetin insan hakları, demokrasi, sosyal devlet, laiklik gibi diğer özelliklerinin de temel özelliğidir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, norm olarak norm olarak kabul edilmiştir. Gerek norm kontrolünde gerekse kişisel itirazda Anayasa’nın yalnızca 2. maddesini kullanabilir.” Maddesini ve hukukun üstünlüğü ilkesini en çok 2. maddede kullanıyor. Cumhuriyetin kurucusu ve aynı zamanda anayasal kimlik olan Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetle ilgili birçok farklı tanım yaptı. Bunlardan bireysel başvuruyu en yakından ilgilendiren ifade ‘Cumhuriyet özellikle yetimlerdendir’ ifadesidir. Yetimlerin koruyucusu olma görev ve sorumluluğu büyük oranda yargıya düşüyor. Bireysel başvurunun kabul edildiği 2010 yılından ve yürürlüğe girdiği 2012 yılından bu yana Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi, Atatürk’ün gösterdiği gibi, yetimlerin koruyucusu olma yolunda çok önemli görevler yerine getiriyor. Bireysel başvuruya baktığımızda Türkiye’de hemen hemen her ülkede bu kesimden herkes temel hak ve özgürlüklerinin bir şekilde ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne gelebiliyor.

“TÜRKİYE’DE BİREYSEL BAŞVURU İLE SADECE AYNI DEĞİL TÜM HUKUK SİSTEMİ DÖNÜŞÜM YAŞADI”

Anayasa Mahkemesi bireysel başvurulara ilişkin karar verirken aynı zamanda temel anayasal sorunları da ele almakta ve konuya ilişkin unsur ve standartları belirlemektedir. Dolayısıyla başvurucunun kişisel zararının tazmin edilmesi yeterli değildir. Anayasa yapıcının açıklamasında, Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunması ve koruma standartlarının yükseltilmesi amacıyla bireysel başvurunun getirildiği açıkça görülüyor. Bireysel başvurularla Türkiye’de sadece Anayasa Mahkemesi değil, tüm hukuk sistemi dönüşüme uğradı. Bu anlamda kişisel başvuru devrim niteliğinde bir özelliğe sahiptir; hatta hukuk sisteminde bir devrim bile yarattı. Hukukun anayasalaşması adı verilen bir süreç başladı ve bu süreç, prestijiyle bugün çok değerli bir noktaya ulaştı. Anayasa artık her alanda çok daha fazla kullanılan bir üst norm haline geldi, bu hem doktrinde hem de yargı kararlarında böyledir. Bu durum anayasal kararların tek tip yorumlanması zorunluluğunu da beraberinde getirmiştir. Çünkü mahkemeler Anayasa’nın 138. maddesi uyarınca anayasal karar vermek zorunda olan kurumlardır.

“BİREYSEL BAŞVURUNUN AMACI YARGI HUKUK SİSTEMİNİ, DÜZENİNİ VE İŞLEYİŞİNİ HAK İHLALİ OLMAYAN BİR NOKTAYA GETİRMEKTİR”

Bunu yaparken ister istemez anayasal kararları yorumlamak zorunda kalıyorlar. birden fazla yorumcunun olduğu yerde birden fazla yorum vardır. Bu yorum farklılığı şüphesiz demokratik hukuk devletleri için bir zenginliktir. Çünkü her kurum, özellikle yargı kurumları, anayasayı yorumlayabilir. Demokratik hukuk devletlerinde buna yer vardır ama başka bir şeye yer yoktur; Yorum kakofonisine yer yok. Yorum kakofonisi ve yorum karışıklığı demokratik hukuk devletlerinin kabul edebileceği bir şey değildir. Çünkü böyle bir durum ortaya çıktığında farklı hukukun farklı kişilere uygulanması gibi bir sorunla karşı karşıya kalıyoruz. Bu durumda anayasa kararlarının tek tip yorumlanması sorunuyla karşı karşıya kalmaktayız ve bu sorunu çözecek organ, anayasayı yorumlama ve uygulama görevi olan Anayasa Mahkemesi’dir. Anayasa Mahkemesi, başta temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasal konulardaki kararları nihai ve bağlayıcı biçimde yorumlama yetkisine sahip bir yüksek mahkemedir. Dolayısıyla nesnel etkiyi bu çerçevede tartışmamız gerekiyor.

Bireysel başvuru 11. yılını tamamladı. Hukuk sistemini kökten etkileyen bu kadar radikal bir kurumun bir anda kurulması için 11 yıl yeterli bir süre değil. Bireysel başvurunun amacı bağlamında objektif etkiyi tartışmamız gerekiyor. Bu hedef nedir? ihlallerin önlenmesi, yeni ihlallerin önlenmesi ve ihlalin kaynağının ortadan kaldırılmasıdır. Bireysel başvurunun amacı herkesin temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin argümanlarını ele alarak çözüm bulmak değildir ve olamaz. Bireysel başvurunun amacı, yargının hukuk sistemini, düzenini ve işleyişini hak ihlallerine yol açmayacak bir noktaya getirmektir. Bu ancak nesnel etkiyle mümkündür.

“CUMHURİYETİN İKİNCİ YÜZYILINA ADIM ARKADAŞLARIMIZDA BİREYSEL BAŞVURUYUN ETKİN BİR ŞEKİLDE UYGULANMASI ORTAK SORUMLULUĞUMUZDUR.”

Bugünkü prestijine baktığımızda Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru yoluyla hemen hemen her türlü hak ve anayasal hakkın temel ilke ve esaslarını belirlemiştir. Özellikle bireysel başvurunun şahsi konumuyla ilgili olmayan ve Anayasa Mahkemesinin bundan bağımsız olarak yapısal bir sorun tespit ettiği durumlarda, kamu gücünü kullanan organların burada yer alan ilke ve esasları dikkate alarak karar vermesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi’nden yeni ihlal kararı bekleniyor. Aksi takdirde anayasa yapıcının iradesine aykırı hareket etmiş oluruz. Anayasa vasiyeti 2010 yılında bireysel başvuruyu getirirken, bireysel başvuruda her vatandaşın hak ihlallerini Anayasa Mahkemesi’nin çözebilmesi için getirilmemişti. Anayasa Mahkemesi, verdiği kararlarla ihlale yol açan sebepleri ortadan kaldırmak amacıyla bu kararı getirdi. Anayasa Mahkemesinin objektif etkiye ilişkin verdiği kararlarda ilke ve ilkelerin dikkate alınması konusunda çok daha hassas olmamız gerekiyor. Bu hepimizin ortak sorumluluğudur. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına adım attığımız şu günlerde bireysel başvuruları etkin bir şekilde yürütmek ve hayata geçirmek sadece Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Anayasa Mahkemesi dahil tüm anayasal kurum ve kuruluşların görevidir. Bireysel başvuru 100 yıllık Cumhuriyetin en değerli kazanımlarından biridir. Bu başarıyı korumak, geliştirmek ve hak aramanın etkin ve verimli bir yolu olarak bu kurumu yeni yüzyıllara taşımak misyonumuzdur. “Anayasa Mahkemesi bu görevi yerine getirmek için titizlikle çalışıyor.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu